Ziya Gürel’in yayıma hazırlanan,“Düşler Kitabı ve Düşler Gibi Gezilerimin Notları” kitabından birkaç anlatı.
12/Aralık/2021
“Gerçeğin çoğu zaman büyük bir bölümü kurgularımızla örtülmüş haliyle karşımıza çıkar.”
Ricardo Piglia, ’Kurmaca ve Eleştiri’
(Delidolu Yay.-‘Kurmaca ve Eleştiri’-Çev.Murat Tanakol-Mart-2021)
O gece uyandıkça yağmurun hiç durmadan yağdığını dinleyerek yeniden uykuya dönüyordum. İki uyku arasında çoktan beridir rüyalarımda olsun, uzun süredir karşılaşamadığım anacığımı arada bir benim düş tünellerimde gezindiğini; uzaktan uzağa beni izlediğini görmeye başlamıştım. Bu kez ben ‘Bana söyleyecekleri mi var,’ diye merakla annemin peşine düşmüştüm.
O denli gerçeklerin içinde, hem de düşlere yakındım ki, nasıl davranacağımı bilemiyordum.
Derin bir uykunun evreni yenileyen tüm kolylıklarını ele geçirmiştim. Uzun adımlarla hemen önümde anneme yaklaşmam artık kolay görünüyordu. Beni henüz görmemişti. İyice yaklaşmıştım. Ölümünden hemen önce söylediği o son sözlerini yineliyordu:
“ Tamam, peki, şimdi ne olacak?”
Bu sözleri söyledikten hemen sonra kendinden geçmiş, derin bir komaya girmişti. Yakınlarından, sevdiklerinden ayrılmak ona çok güç geliyordu. Arkasından kolumu omzuna attım. Ölümünden önce olduğu gibi soluk soluğaydı. Ona uzattığım kolum boşluğa bırakılmış gibi düşmüştü. Yüzüne eğildim. Çizgiler derinleşmiş, bitkinliği gözlerinden okunuyordu. Onun nasıl ölümünden çok önceki gibi bir yerlere yetişecekmiş gibi hızlı yürüyebildiğine şaşmıştım. Bana yavaşça,
“Oğlum sen misin? Geldin mi,” diye sordu.
Hemen ardından kendisini izlememi söyleyerek, önümüzde sonsuzca uzayan yolda ilerlemeye başladı. Artık her adımda başka bir ülkeye adım atıyorduk. Gücüm tükenmişti. Büyük bir derinliğin içinden, yukarılara süzülerek uyandım. Arkamdan seslenişi bugün anımsadıkça yine kulaklarımda çınlar.
05/01/2022
Gördüğüm her düşü uyanır uyanmaz unutuyorum. Uyandığım andan sonra beni karşılayan görsellik, gerçekliğiyle bana daha mı ilginç geliyor , diye kendime kaç kez sordum. Kendimden hiçbir yanıt alamadım. Aslında, bilirsiniz, yıllar önce ben bu iğreti yolda, yerine tam oturmamış taşların üstünde tangur-tungur epeyce yol almıştım. Bindiğim at; sürdüğüm arabalar artık yoruldu. Ama yine de, kurgularım ve rüyalarım çoğu zaman kararlaştırdığımız noktada birbirlerini kucaklamakta. Benim bundan böyle ayrı bir bütünlemeye girişmeme gerek kalmadı. Sanki gerçeklerle düşler arasındaki geçirgenlik oldukça arttı.
Bu gece çok farklı bir durum var. Her mekan, sanki benim içinde doğup büyüdüğüm yerler kadar tanıdık bana. Karşılaştığım kişiler de öyle. O kişilerin hiçbirinin adını bilmesem de hepsi de kendime çok yakın bulduklarım, çok sevgili dostlarım.
Öylesine büyük bir rahatlıkla soluk alıyordum ki, ne zaman uykuya daldığımı anlayamadım.
Olağanüstü geniş bir alanda buluyorum kendimi. Hemen önümde küçük dalgalarıyla kıyıyı okşayan bir deniz. Kıyının açıklarında tonlar iyice kirli bir griyle koyulaşıyor, yeşil patlamalarla uyarılmış bir lacivert o anda tüm ufku kaplıyor. Bu yaklaşan fırtınanın belirtisi. Adımladığım kumsalın belli belirsiz görünen derinliğinde sanki terkedilmiş bir kent var. Onun hemen karşısında; sağımda kahverengi derinlikleryle bir orman uzanıyor. Üstüme birden çöken bitkinlikle kara da, deniz de bendan daha da uzaklaşıyor. Denizden uzaklaşabildiğimce uzaklaşıp, bir sazlığın o alçak saplarının korumasına sığınıyorum. Artık ilk uykumdan da derin bir ikinci uykuya dalmak için kumların yumuşak kucağına kendimi bırakıyorum.
Kendimi tangırtılarla ilerleyen bir otobüste buluyorum. Sanki yeryüzünde kullanılan son toplu taşıma aracının son seferi imiş gibi, geçmişimden anımsadığım herkes; bugün yaşamı paylaştığım birçok kişi buradalar. Nasıl da hepimiz sığışabilmişiz tek otobüse? Sanırım herkes aynı soruyu soruyor. Ve her yolcu karşısındakini kurtulunması gereken bir zararlı olarak görüyor. Benim duygularım da bu kötücül lekelerle gittikçe kirlenmekte. Bunu seziyorum. Bu düşmanlık kaynayan ortamdan kurtulmam gerek. Sonunda güçlükle o derin uykudan sıyrılabiliyorum.
30/ Ocak/ 2022
Danseden Kırmızı Barbunlar
Çok berrak mavilikleri olan, arada bir zümrüt yeşili parıltılara bürünen bir denizde oldukça açıldığımı farkediyorum. Kıyıya yaklaştığığımda bir korunaklı koyun ışıldadığını görüyorum. Kuşadası kıyılarından yüzmeye başladığımı anımsadığımdan, bu denli çabucak İda dağının kıyıyla kucaklaşan ormanına ulaşmam olası değil. Bebek Zeus’u süt annesinin kucağında görür gibiyim. Burada su biraz daha serin. Soluklanmak için bir kristal kayaya ilişip derin bir iç çekişle sıklaşan nefeslerimi yatıştırmaya çalışırken Beethoven’ın Çingene Kaprislerinden birini (Rondo A Capriccioza-Op. 129) aklımdan geçirdiğim anda ayaklarımın çevresini saran kırmızı Barbun balıklarının hafif çırpıntılı su yüzeyine çıkarak, kuyruklarının üstünde dimdik kıvranarak dansetmeye başlıyorlar. Çevrem gittikçe kalabalıklaşıyor. 2008 yılında yitirdiğim annem, hemen yanıbaşımda; Belgin, kızlarımla birlikte ileride bir kayalığa oturmuşlar; şair dayım Halil Kocagöz coşku içinde hem dansa katılmakta, hem de balıkların gösterisini izlemekteler. Suyun altında bir kuytudan dev bir Caretta çıkarak, o iri bedenine çok yakışan devinimlerle dansa katılıyor. Ne var ki Caretta carettanın ürküten iriliğine kapıldığım içim müziği düşünmeyi bıraktığım için dans duruyor. Kendimi toparlayıp müziğin özgür ritmine dönünüyorum. Büyük dayım Samim Kocagöz arkamdan omzuma dokunarak,
– Hah! Şimdi oldu , diye seslenerek yaptıklarımı onaylıyor.
Birden yitip öbür Dünyaya giden sevdiklerimin anıları bir anda beni derin bir hüznün içinde eritse de ritim durmuyor. Dansımız sürüp gidiyor.
(*)- Sevim Burak, “Mektupların’da şöyle seslenir:
“Benden şu dünyada ne beklenebilir? Ne kadar uzağım her şeyden. Sanatımdan nasıl bahsedebilirim şu dünyadakilere. Bunu saklamam gerek. (………) Tek çelişkim insanlar ve dünya. Kapalı perdelerinarkasında düş, uyku, korku geçiriyorum. Kafka değilim. Sanatımın düş olduğunu biliyorum. Bir yandan düş görerek, bir yandan uyanık yaşayarak deli oluyorum. (……) Yeter artık. Her şeyi biliyorum. Ne ilişkisi var yazdıklarımın şu suratlarla? Şu aydınlıkta, her şeyin belirdiği yerde ne işim var? Düş gördüğüme öylesine eminim ki, şu başkalarının yaşamını görmesem…” (Sevim Burak- “Mektuplar”- Biri Yayınları-Kası-2020- Yayına hazırlayanlar: A. Karaca Borar- Hasan Güçlü Kaya)
(**)- Değerli Bilim İnsanı Türker Kılıç,İnsanın üç kez doğduğunu şöyle açıklar: “İlkinde annesinden(genetik); yirmilerinde seçimlerinden ( epigenetik); kırk yaşlarında ise hatalarından. Ya da insan kırkında kendisi için kararlar almaya hazır duruma geldiğinden, içine doğduğu kültürün kendisi hakkında aldığı kararlarla üçüncü kez doğar.” (Türker Kılıç-“Yeni Bilim ; BAĞLANTISALLIK- Yeni Kültür; “YAŞAMDAŞLIK” –Ayrıntı Bilim Yayınları-2021 -Covid 19’ Salgınının yeni bir kültür yarattığından söz açan Beyin Cerrahı, düşünce ve bilim insanı Kılıç, “Bundan böyle insanlığın kendisiyle birlikte Yaşamdaş olanlara virusu bulaştırmamak için maske kullanma alışkanlığı edinirken kendisini de koruduğundan söz eder.
( Yayımlanacak “Düşler” adlı kitabımdan alınmış bu notlar,”Sözcükler “ dergisinin 2022 97. Sayısında yer almıştır.)